“Sıradan” sıradan bir kelimeydi, sıkılmıştı sıradan olmaktan…
Oysa “zafer” “korku” “aşk” “nefret” “acı” ve binlercesi öyle miydi?
Titretiyorlardı dünyayı, kıskandırıyorlardı onun sıradan dünyasını…
Binlerce yıldır dolanıyordu dilden dile ve kısırdı, soğuktu, zavallıydı…
Onu anlatan kelimelerin ondan güçlü olması ne acıydı…
Son gücünü de topladı, kaldıracaktı tarihin tozlu sayfalarını
Derken daldırdı kalemini zamanın kaygan mürekkebine
Sıradan bir zamanda sıradan bir adamın sıradan bir öyküsünü aldı kalemine,
Başlangıçta her şey sıradandı, aşklar sıradandı, acılar sıradandı
O zamanlar ne güzeldi, herkesle eşitti, herkesle aynı güçte…
Ama artık kendini toplamalıydı var olmak istiyorsa, acılar bulmalıydı,
O zaman anlam katmalıydı anlamsızlığına ve şiirler yazmalı, şarkılar söylemeliydi…
Ve dedi ki:
Sıradan bir acı değildi çektiği,
Sıradanlaştırılmıştı sıradan olduğunu inkar eden sıradanlar tarafından
Acıya tutunuyordu anlamıyla “Sıradan bir acı…” ne kadar da güçlüydü şimdi…
Meğer tek ihtiyacı olan şey “acı” ydı,
Ve aşık oldu “acı” ya,
Sıradan bir aşk değildi hissettiği acı veren bir aşktı ya da aşk veren bir acı…
Çelişkinin fırtınasıyla anladı ki, her aşk ve acı sıradandı tıpkı kendisi gibi…
Vazgeçti kendini silmekten, dillerden ve sözlüklerden,
Nefesini içini yakan soğuk rüzgarlardan çekip geri verdi sıcak kum saatine…